Yükleniyor, lütfen bekleyiniz.

Büyük Felaketin 71. Yıldönümünde Filistinlilerin Mücadelesi Konuşuldu

16.05.2019
Büyük Felaketin 71. Yıldönümünde Filistinlilerin Mücadelesi Konuşuldu
Nakba Günü’nün 71. yılı, Sözlü Tarih ve Toplumsal Hafıza Uygulama ve Araştırma Merkezinin (SÖZMER) Başakşehir Yerleşkemizde düzenlediği etkinliklerle yâd edildi.

Filistin tarihinde önemli bir dönüm noktasını teşkil eden Nakba Günü’nün 71. yılı, Sözlü Tarih ve Toplumsal Hafıza Uygulama ve Araştırma Merkezinin (SÖZMER) Başakşehir Yerleşkemizde düzenlediği etkinliklerle yâd edildi. Nakba Günü, İsrail’in kurulduğu 1948 yılından bu yana şehit olan Filistinlileri anmak, İsrail katliamları sonucunda başta can kayıpları olmak üzere kaybedilen her şeyin yasını tutmak; Filistinlilerin direnişine destek olmak için tüm Filistin halkı ve Filistinlilerin dünyanın dört bir yanındaki dostları tarafından dünyanın her yerinde gerçekleştirilen çeşitli gösteriler ve protestolar ile anılıyor.

“Yaşadıkları Travma Yüzünden Kaçarken Çocuklarını Evde Unutan Aileler Oldu”

SÖZMER’in 14 Mayıs Salı günü düzenlediği ilk etkinlikte katılımcılar, Nakba Günü’nün şahitleri Safeya Shehada ve Ahmed Harb’i dinlediler. Konuşmacılar, büyük felaket ve sonrasında hem kendi ailelerinin hem Filistin halkının yaşadıklarından hatırladıklarını dinleyicilerle paylaştılar. Siyonist terör örgütü Haganah’ın köylerini bombaladığını, ateş altında köyden çıkmak durumunda kaldıklarını anlatan Safeya Shedada, her hareket edene İsraillilerin ateş ettiğini, döneceklerini ümit ettikleri için yanlarına hiçbir şey almadıklarını ifade etti. İlkin Yafa üzerinden Beyrut’a, Beyrut’tan Suriye’ye geçtiklerini söyleyen Harb, bundan 5 yıl öncesine kadar Suriye’de kaldıklarını, Suriye’de savaş çıkınca İstanbul’a geldiklerini ifade etti. Mültecilik günlerinden de bahseden konuşmacı, Suriye’ye geçtikleri zaman Suriye halkının bir kısmın kendilerini kabul etmediğini, mültecilerin gitmesi için elinden geleni yapan askerlerin olduğunu ifade etti. Ailesinin yarısının Filistin’de yarısının ise Suriye’de kaldığını belirten, bu yaşta bile bir gün Filistin’e geçeceğine dair umudu diri tuttuğunu söyledi. Ahmed Harb ise yaptığı konuşmada, İsraillilerin, şehirlerini, köylerini değiştirdiğini söyleyerek, “evlerimizin yerine ağaç diktiler. Bizim hafızamızı silmek için…” değerlendirmesinde bulundu. “Büyük felaket sırasında, yaşadıkları travma yüzünden kaçarken çocuklarını evde unutan aileler oldu” diyen Harb, İsraillilerin arazilerinin mülkiyetini de kendi üzerlerine aldıklarını hatırlattı.

“Mülteci Filistinlilerin Mültecilik Vasıfları Kaldırılmak İsteniyor; Böyle Olursa Dönecek Bir Vatanları da Olmayacak”

İkinci etkinlik ise, 15 Mayıs Çarşamba günü Paris merkezli insan hakları örgütü One Justice’in başkanı Hassan Ben Imran’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Etkinlik, Nakba’yı tanıtan kısa bir belgesel gösterimiyle başladı. Hassan Ben Imran, konuşmasında dört sorunun üzerinde durdu: (1) Nakba nasıl başladı, niye devam ediyor? (2) Tam Olarak ne oldu? (3) Filistin’in bugünkü durumu nedir, 1948’in Filistin’inden ne kaldı? (4) Bundan sonra ne yapılmalı? İsrailliler için Filistin’in önemini Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’e atıf yaparak anlatan konuşmacı, Herzl’in İngilizleri, Ortadoğu’da İngiliz sömürgelerinin devam etmesi için İsrail’in varlığının gerekliliğine ikna ettiğini kaydetti. Filistin topraklarında bir İsrail "vatanı" oluşturulmasını öngören Balfour Deklarasyonu’nun ana fikri, Filistin’i dağıtmaktı. Bunun için, (1) İngilizler, Yahudi göçmenlerin Filistin’e göçünü kolaylaştırdı. (2) Filistinlileri silahsızlandırıp Yahudileri silahlandırdılar. (3) Filistinlileri Filistin topraklarından koparmak. Bu aynı zamanda Filistin devletinin tarih sahnesinden silinmesi anlamına da gelmekteydi. Filistinliler kendi öz vatanlarından edildiğini belirten Imran, ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını hatırlatarak, Birleşmiş Milletler (BM)’nin etkisinin sınırlandırıldığını da sözlerine ekledi. Geçmişte İngiltere, ardından Fransa ve günümüzde ise ABD’nin İsrail’in hamiliğini yaptığını kaydeden konuşmacı, İsrail’in ABD eliyle bazı Arap ülkelerini de etkisi altına alarak Filistin devletini ve İslam dünyasını baskı altına almaya çalıştığını söyledi. Günümüzde Filistinlilerin “mültecilik” vasfının kaldırılıp, Filistinlilerin bugün mülteci olarak yaşadıkları yerde kalıcı olarak yerleşmelerine çalışıldığını kaydeden Hassan Ben Imran, bu başarıldığında artık Filistinlilerin dönecek bir vatanları olmayacağını söyledi. Buna göre, Filistinli mültecilerin dönüş hakkı ellerinden alınmış olacak. Filistinli mülteciler meselesi müzakere gündeminden çıkarılacak. Hatta mülteci tanımı yeniden yapılacak ve mülteci vasfının babadan oğula geçmesini engelleyecek yasal düzenlemeler yapılacak.

“Güney Afrika’da Yaşananlar Filistinlilerin Mücadelesine İlham Veriyor”

Geçtiğimiz yıllarda BM’den yapılan bir açıklamaya göre 2020'de Gazze’nin yaşanabilir olmaktan çıkacağını hatırlatan Hassan Ben Imran, Batı Şeria’da ise adeta Güney Afrika’da geçmişteki Apartheid rejimine benzer uygulamaların olduğunu; Filistinli hastalara tedavileri için bir yıl sonrasında randevu verildiğine ve bazı caddelerden Filistinlilerin geçemediğine değindi. Filistin’in davasının dünya üzerindeki her özgür iradeli insanın davası olduğunu belirten Hassan Ben Imran, Filistin’in haklı davasını savunmak için Müslüman olmayanlar tarafından yürütülen güçlü kampanyalardan da bahsetti. Hatta bu kampanyalara karşı İsrail kabinesinde sadece strateji üretilmesinden sorumlu yeni bir bakanlığın ihdas edildiğini söyledi. Mücadelelerden sonuç alındığını kaydetti ve yapılması planlanan fakat ünlü Arjantinli futbolcu Messi’nin kampanyalardan etkilenerek maça gelmekten vazgeçmesiyle gerçekleştirilmeyen Arjantin-İsrail futbol maçını örnek gösterdi. Eurovision Şarkı Yarışmasının yakında Tel Aviv’de gerçekleştirileceğini, şu an onunla mücadele ettiklerini ve sonuç da aldıklarını, yarışmaya katılmaktan vazgeçen ya da yarışmayı protesto eden ünlü sanatçılar olduğunu belirtti. Filistinlilerin ve Filistin dostlarının barışçı mücadeleye ve eylemlerine devam ettiklerine kaydeden Imran, tarihte buna benzer birçok başarılı örnek olduğunu, Güney Afrika’da on yıllarca devam eden ırkçılıkla mücadelenin ardından Nelson Mandela’nın iktidara gelmesiyle sonlanan süreci hatırlatarak konuşmasını sonlandırdı. Nakba Günü anma etkinlikleri kapsamında Mukaddime Salonunda hafta boyunca açık kalacak bir fotoğraf sergisi de açıldı.

Nakba Günü ya da “Büyük Felaket”

İsrail’in geçtiğimiz yüzyılın başlarından itibaren Filistin topraklarındaki ihlal ve katliamları, 14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kuruluşunu ilan etmesiyle daha da şiddetli bir hal almıştı. Filistinliler, bu günü büyük felaket anlamına gelen “en-Nakba” olarak adlandırıyor. Siyonist İsrail tarafından 500’den fazla köyün yerle bir edildiği topraklar, büyük bir kitlesel göçe de sebep olmuştu. Zira sağ kalanlar ve eşleri çalışma ya da toplama kamplarına götürülen kadınlar, çocukları ve yıkılan evlerinden kurtarabildikleriyle en yakın Arap ülkesine sığınmışlardı. 800.000 Filistinlinin kitlesel göçü ile sonuçlanan NAKBA, Filistinli mülteciler sorununun da başlangıcını oluşturmaktadır. Bu olay, Filistinli mülteciler sorununu uluslararası toplumun gündemine taşımıştır. Halen 10 milyonu aşkın Filistin nüfusunun yaklaşık 6 milyonu kendi yurtlarından uzakta mülteci olarak yaşamakta ve işgal edilen evlerine dönecekleri günü beklemektedir.

Fotoğraflar