Yükleniyor, lütfen bekleyiniz.

İslami İlimler Bölümü Akademisyenimiz Prof. Dr. Bilal Aybakan Başakşehir Bülteni'ne Bir Röportaj Verdi

22.06.2017
İslami İlimler Bölümü Akademisyenimiz Prof. Dr. Bilal Aybakan Başakşehir Bülteni'ne Bir Röportaj Verdi
Prof. Dr. Bilal Aybakan Başakşehir Bülteni'ne verdiği röportaj

Prof. Dr. Bilal Aybakan Röportaj Soruları

Soru 1) *İbn Haldun Üniversitesi Başakşehir’de önümüzdeki yıl eğitim vermeye başlayacak. Üniversitenin hedefleri nelerdir. Diğer üniversitelerden farklılıkları ve artıları neler olacak?

20.05.2017'de sayın Cumhurbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın teşrifleriyle resmi açılışını gerçekleştiren İbn Haldun Üniversitesi 2017-2018 öğretim yılında hukuk, İslami ilimler, iletişim, eğitim bilimleri, insan ve toplum bilimleri olmak üzere beş ayrı fakültede lisans düzeyinde, medeniyetler ittifakı, eğitim bilimleri ve sosyal bilimler olmak üzere üç enstitüde de lisansüstü düzeyde öğrenci kabulüne başlayacaktır.Türkçe, İngilizce ve Arapça olmak üzere üç dilde münhasıran sosyal bilimler alanında eğitim-öğretim verecek olan üniversitemiz kapasitesinin üçte ikisini ülkemiz, üçte birini de yabancı uyruklu öğrencilere tahsis edecektir. Gerçek anlamda bir uluslararası araştırma üniversitesi olma iddiasıyla yola çıkan bu kurum, beş yıl zarfında 5000 öğrenci kapasitesine ulaşmayı hedeflemektedir. Belki de türünün tek örneği olan bu müessesede öğrencilerinin 1300'ü lisans, 3700'ü de lisansüstü programlarda öğrenim görecektir. Hazırlık sınıflarında yabancı dil eğitimini tamamlayan öğrencilerimiz dil becerilerini, bilgi ve görgülerini artırmak üzere belli aralıklarla Malezya, ABD, İngiltere,Katar ve Ürdün'e gönderileceklerdir. Başka yabancı dilleri öğrenmek isteyen öğrencilerimize de gerekli eğitim-öğretim hizmeti verilecektir. Her bölüme her yıl oldukça az sayıda ama tam burslu olarak alınacak seçkin öğrenci kitlesi nadide öğretim üyeleri rehberliğinde nitelikli eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri yürüterek buranın kısa zamanda nitelikli akademik düşünce üreten bir merkez haline gelmesini sağlayacaklardır. Şöyle ki bu ilim halkası bir silikon vadisini andırır tarzda 7/24 arı kovanı gibi çalışıp dikey ve interdisipliner araştırmalar yaparak çağımızın temel sosyal sorunlarına gerçek çözümler üretme yetkinliğini kazanacak ve bu oluşum Allah'ın inayetiyle kelebek etkisi yapıp tarihin akışını mazlumların lehine çevirecektir. Bu kutlu yolda Rabbim niyetimizi halis, sa'yu gayretimizi rızasına muvafık şekilde bereketli kılsın. Amin.

Soru 2) *Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri; “Kul nefsinden giderilmiş kişidir” diyor. Modern zamanlarda nefsimizi hoş tutacak pek çok etmen var, özellikle Ramazan ayını nefsimizi arındırmak için nasıl kullanabiliriz?

İnsan ruh ve bedenden oluşur. Bedenin isteklerine karşı koymak oldukça zordur. Fakat bu istekler dizginlenmezse kişi manen tükenebilir. Manevi tükenmişlik iç huzurunu da bitirir. Hayat anlamsız hale gelebilir. Hakikat şu ki kişi kimin isteklerini yerine getirse onun kulu ve kölesi olur. İnsan yapısı gereği iç dünyasından gelen isteklere sürekli maruz kalır ve bunların gereğini yerine getirip getirmeme noktasında tercih yapmak durumundadır. Bedenimiz meşru istekleri elbette yerine getirilecek, ama manevi ihtiyaçlar da ihmal edilmemelidir. Onurlu bireyler olarak varlığımızı sürdürebilmemiz hem bedenimizin hem de ruhumuzun ihtiyaçlarını karşılamamıza bağlıdır. Denge sağlanamazsa kişi kırık kanatlı kuş gibi yalpalar. İbadetler, özellikle de Ramazan gidişatımızı gözden geçirme vesilesi olarak değerlendirilmelidir.

Soru 3) *İnsanla insanın, insanla doğanın, insanla Allah'ın ilişkisinde kopukluklar en büyük şikayetlerimiz. Ramazan’da aradaki mesafeyi kapatmak için neler yapılmalıdır?

Çoğu insan Allah yokmuş gibi davranıyor. Sahip olduğu her şeyin aslında O'na ait olduğu bilincini yitiriyor. Herhangi bir nimetin kadru kıymeti ancak yitirildiğinde anlaşılır. İnsan aslında varlık içinde yokluk çekmektedir. Sahip olduğumuz nimetlere şükretmemiz gerekirken erişemediğimiz şeylerin yokluğuyla canımızı gereğinden fazla sıkıyoruz. Oruç sahip olduğumuz nimetleri daha kaybetmeden değerini anlama bilinci kazandırır. Ayrıca yoksulların hallerini daha derinden anlama fırsatını bahşeder ve kişiyi çevresine karşı daha duyarlı hale getirir. Tabii eğer bu ibadet hakkıyla eda edilirse istenen neticeler doğar. Allah'ın denetiminde olduğumuz idrakiyle etrafımızdaki insanların dertleriyle samimi olarak ilgilenebilirsek maksat hasıl olur.

Soru 4) *Tasavvufi düşüncenin vücut bulduğu bir dönemde Ramazan'dan bir yıla ne depolamak lazım?

İbadetler insandaki atıl manevi güç noktalarını harekete geçirir. Tıpkı stratejik noktalara tatbik edilen akupunkturun oradaki durgun enerjiyi harekete geçirdiği gibi her bir ibadet de ruhumuzun körelenen noktalarını canlandırıp oradaki saklı manevi enerjiyi açığa çıkarır ve bizi daha duyarlı bir insan yapar. Elbette her şeyi tek bir ibadetten beklemek doğru değildir. Oruç bir noktayı, zekât bir başka noktayı canlandırır. Mesela zekât cimriliği, namaz tembelliği tedavi eder. Her bir ibadet hakkıyla yerine getirilirse manen çok yönlü güçlenmiş oluruz. Giderek kendimize daha fazla saygı duyar hale geliriz. Allah ile aramız iyi olursa hayatın zorlukları bizi yıkamaz. O'ndan başka da gerçek dost ve sığınak yoktur. İnancımızı yenilemiş, ahlakımızı güzelleştirmiş olarak Ramazan'a veda edebilirsek ne mutlu bize.

Soru 5) *Nerde o eski Ramazanlar, diyoruz. Osmanlı’da Ramazan nasıl geçiyordu? Bu ayda yaşantılar, adetler ya da bakış açısıyla ilgili pek de duymadığımız birkaç örnek verebilir misiniz?

Değişmeyen tek şey varsa o da değişimdir. Bilinç dünyamız gençken daha güçlüdür, zamanla da zayıflar. İlerleyen yaşlarda geçmişe daha fazla özlem duyarız. Fakat gerçekçi olmak gerekirse dün artık geride kalmıştır. O halde geçmişe özlemin bir faydası yoktur. Elbette geçmişimizi unutmayacağız, ama kader her an önümüze yepyeni sayfalar açmaktadır. Bunlara sürekli hazırlıklı olmalıyız. Zira bugünü kaybetmeye tahammülümüz yoktur. Kaldı ki bugün ne yapabilirsek yarın onu biçeceğiz. Bir tespit olarak söylenebilir ki geçmişte yaşadığımız duygu yoğunluğu ciddi anlamda sönükleşmiştir. Bu bir vakıa. İnsanlar arası yakın ilişkiler azalıyor. Bu da insanı giderek yalnızlaştırıyor. Geçmişte mutluluk ve üzüntüler gerçekten paylaşılırdı. Fakat günümüzde derin bir güven bunalımı var. Bu da gerçek dostlukların yeşermesine imkân vermiyor. Oysa ünsiyetten türemiş olan insan ancak belli bir yakınlaşma ile kendini bulur. Ne hazindir ki artık sanal alemde buluşmayı tercih eder olduk. Bu da toplumun ruh sağlığını derinden tehdit etmektedir.

Soru 6) *Ah o eski Ramazanlar diyebileceğiniz bir anınız var mı?

Geçmişte küçük bir dünyamız vardı. Orada herkesin yeri belliydi. Daha sade bir hayat egemendi. Mutluyduk. Belki de çocuk olduğumuz için olan biteni yeterince farkedemiyorduk.

Soru 7) *Orucun yanına hangi hasletler ve ibadetler konulduğunda insan için anlamlı, Allah katında daha makbul olur?

İbadetler ilahi tasarım ürünü tedavi kürleri olduğu için sadece birine yapışıp diğerlerini ihmal etmekle istenen netice hasıl olmaz. İnsanı yaratan Allah'tır. Onu en iyi bilen de yine O'dur. Bir tabip ve hekime duyduğumuz itimadın fazlasını Allah'a duymalıyız. O bize şahdamarımızdan daha yakındır. Duyarlı ve sorumlu bir mümin olabilmemiz için belli bir ibadet disiplini edinmemiz gerekir. Helal ve harama dikkat etmeliyiz. Kul hakkına ilişmemeye dikkat etmeliyiz. Ahlaki olarak kendimizi daha iyi bir duruma getirmek için sürekli bir çaba içinde olmalıyız. Hayatın bizi yutmasına fırsat vermemeliyiz.

Soru 8) *Yardımlaşma ve dayanışma ayı olarak nitelediğimiz Ramazan’da zekat ve fitrenin önemi nedir?

İnsan birlikte yaşamaya mahkum bir varlıktır. Allah her ferdi farklı meziyetlerle donatmıştır. Hiçbir insan boşuna yaratılmamıştır. Her bir şahıs başlı başına değerlidir. Bu hayat yolunu birlikte yürümek durumundayız. Allah kimini varlıkla, kimini yoklukla imtihan eder. Varlıkta şükür, yoklukta sabır gösterebiliyor muyuz? Birbirimize sahip çıkarsak Allah da bize sahip çıkar ve işlerimizi kolaylaştırır. Zekat ve fitre zorunlu mali ibadetlerdir. Bunların gereği hakkıyla yerine getirilmeli, ama bunlarla iktifa etmemeliyiz. Çevremizde yığınla yokluk ve sıkıntı çeken insan varken kesenin ağzını biraz fazla açmalıyız. Onların sıkıntılarına duyarlı olmalıyız. Allah'ın bize nasıl muamele etmesini istiyorsak biz de diğer insanlara öyle davranmalıyız. Nihayetinde bütün yapıp ettiklerimizden Allah'a hesap vereceğiz. Bu hesap bilincini sürekli canlı tutmalıyız. Varlıkta şımarmadan, yoklukta yıkılmadan yolumuza devam etmeliyiz. Hayat bir günden ibaret değildir. Allah hepimizi rızasına uygun bir hayat sürdürmeye muvaffak kılsın ve bizleri sözde değil özde müslüman kullarından eylesin.