İbn Haldun Üniversitesi Sanat, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’nın başlattığı Mütevelli - Öğrenci Buluşmaları serisinin ilk etkinliğinde öğrencilerimiz, İbn Haldun Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Necmeddin Bilal Erdoğan ile bir araya geldi.
Söyleşinin ilk bölümünde programın moderatörü Sanat, Kültür ve Spor Daire Başkanı Doç. Dr. Mehmet Öncel, Bilal Erdoğan’a kişisel hayatına dair sorular yöneltti. Programın ikinci bölümünde ise Erdoğan, öğrencilerden gelen soruları yanıtladı.
Söyleşide Bilal Erdoğan, öğrencilerimize halen inşaatı devam etmekte olan ve Eylül 2020’de hizmete girmesi planlanan yeni kampüsümüz İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi’nde yüzme havuzu olan spor kompleksi, bisiklet yolu ve binicilik alanlarının da yer alacağı müjdesini verdi.
Bilal Erdoğan, kurumlarımıza sahip çıkmanın büyük önem taşıdığını vurguladığı konuşmasında şunları kaydetti: “Maalesef biz kendi kurumlarımıza sahip çıkmıyoruz. Sosyal medyada çıkan haberlere inanmamak, çok dikkatli olmak, bilinçli olmak ve değerlerimizi savunmak gerekir. Mesela şu anda sosyal medyada imam-hatip okullarına sahip çıkanları linç ediyorlar. İmam-hatipli genç kardeşlerimiz dünyada İslami eğitimin en iyi modellerinden biri olan bu kurumları sosyal medyada özgürce savunamıyor, çekiniyor. Kurumlarımıza sahip çıkalım, başarılarımızla da övünmesini bilelim.”
Bilal Erdoğan, söyleşide Kasımpaşa’daki Kaptanpaşa İlkokulu’ndan Harvard Üniversitesi’ne ve oradan da İtalya’ya uzanan eğitim hayatından da bahsetti. İtalya’da devam ettiği doktora çalışmasını, o yıllarda Türkiye’de yaşanan sokak olaylarının etkilerini İtalya’ya da yansıtan bazı terör gruplarının sürekli kendisini hedef alması sonucu yarıda bırakmak zorunda kaldığını belirtti. Erdoğan, kültür-sanata olan ilgisinin ise çocukluk yıllarında şekillenmeye başladığını ifade etti. Klasik Türk Müziği’ne ilgisi yüksek bir aile ortamında büyüdüğünü söyleyen Erdoğan, kültür-sanat yaşamı ile ilgili hayatındaki dönüm noktasının merhum sanatçı Cinuçen Tanrıkorur ile tanışması olduğunu şu sözlerle anlattı: “Lisede açılacak müzik kursunda udu tercih ettim ama diğer enstrüman kursları açılmasına rağmen yeterli başvuru olmadığı için ud kursu açılamadı. Bu durum beni farklı bir fırsatla buluşturdu. O da Cinuçen Tanrıkorur ile tanışıp kendisinden özel ders almamdır. Cinuçen Tanrıkorur’un bana yeni ufuklar açmış bir Osmanlı beyefendisi olduğunu söyleyebilirim. Kendisi ile vakit geçirmem bana kültür-sanat dünyasının içinde olma fırsatını sağlamıştır.”
Bilal Erdoğan, konuşmasında gurur duymamız gereken çok zengin bir kültür-sanat mirasına sahip olduğumuzu vurguladı. Yurtdışında Batı menşeli kültür-sanat faaliyetlerini de takip ettiğini ama öz kültürümüzü hayatında hep merkeze aldığını ifade etti: “Üniversite eğitimi için ABD’ye gittiğimde tiyatrodan operaya farklı sanat dalları ile ilgili kulüp faaliyetlerinin içinde aktif olarak bulundum. Bu bana kendi öz kültürümle beraber Batı kültürünü de soluma fırsatını sundu. Çok zengin bir kültürümüz var ve bu kültürün temel değerlerini iyi tanımamız gerekir. Mesela biz Palet Türk Müziği Okulu’nu kurduk ve Türkiye’deki ilk ilkokul müzik okulu olan bu kurumda Türk Müziği’ne ait enstrümanlarla eğitim verilmektedir. ‘Piyanosuz müzik okulu mu olur?’ tepkilerine rağmen biz kendi kültürümüzü öncelemeyi başardık. Hiçbir zaman komplekse kapılmamalıyız. Örneğin Mimar Sinan’ı iyi anlamadan Türk Mimarisi’ni geliştirmek mümkün değildir.”
Bilal Erdoğan, vakıf kültürünün hayatındaki öneminin ne olduğuna dair soruya, vakfın temel düşüncesinin kişinin amel defterinin öldükten sonra da açık kalmasını sağlayacak sadaka-i cariye olduğunu vurgulayarak cevap verdi: “Kişi öldükten sonra da etkileri devam eden her hayırlı iş sadaka-i cariyedir ve bu da en iyi vakıflar aracılığıyla gerçekleşir. Osmanlı’ya baktığımızda sosyal işlerin neredeyse tamamı vakıflar aracılığıyla gerçekleşirdi. Sakatlanan göçmen kuşların tedavileri için kurulan vakıflar dahi varmış.” Her sosyal işin devlet eli ile yapılamayacağını ve özellikle insanların gönlüne dokunacak işlerin vakıf eliyle yapılmasının daha samimi etki uyandırdığını aktaran Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “Mesela Türkiye’de Çocuk Esirgeme Kurumu var ama bu kurum istenen verimliliği sağlayamıyor. Zaman zaman da bazı olumsuz haberlere konu oluyor. Ama son yıllarda gönüllülük esaslı Sevgi Evleri projesi ortaya çıktı. Ve Sevgi Evleri ile müthiş bir başarı kaydedildi. Sevgi Evleri’ndeki başarı, bu hayırlı işe kendilerini vakfeden insanlar sayesinde sağlandı. Vakıf anlayışı diğerkâmlığa dayanır. İnsanın her gün ‘bugün başkası için ne yaptım?’ diye kendisini sorgulaması gerekir. Zira bir başkasının müşkülünü çözmek çok kıymetli bir iştir.”
Bilal Erdoğan, kendimiz inşâ etmediğimiz bir sistemi kendimize has kılmanın çok zor olduğunu, bunun için de var olan birikimi geliştirip yeni bilgiler üretmemiz gerektiğini şu örneklerle açıkladı: “Mesela neden faizsiz finans kurumlarımız yeterince güçlü değil? Çünkü kapitalist paradigmanın hâkim olduğu sistem İslami finans sistemine uygun değil. Biz kendi enstrümanlarımızı üretemediğimiz için ideal başarıyı yakalayamıyoruz. Meşhur bilim insanı Fuat Sezgin her zaman Batılı bilim insanlarının, Müslüman bilim insanlarının kitaplarını okuyup, anlayıp, onun üzerine bir şeyler katarak geliştirdiğini anlatırdı. Bizim yapmamız gereken de bu; biz de kendi birikimimizin farkında olmakla beraber Batılı bilim insanlarını okuyup, anlayıp, üzerine bir şeyler katarak yeni bilgiler üretmeliyiz. İnşallah buradan mezun olacak arkadaşlar ileride hoca olup bu idealleri gerçekleştirecektir.”