Yönetim Bilimleri Fakültemiz tarafından “İş Dünyası Çalıştayları Serisi” kapsamında düzenlenen “Borsada Yatırımın Dinamikleri” konulu çalıştay, 16 Ekim 2018 Salı günü sermaye piyasalarına yön veren önemli kurumların uzman temsilcilerinin katılımıyla Üniversitemizde gerçekleştirildi. Çalıştayda borsada yatırım yaparken dikkate alınması gereken parametreler, bir tasarruf enstrümanı olarak sermaye piyasası ürünleri, tarihsel süreçte Türkiye’de sermaye piyasalarının gelişimi, paranın bankaların mevduat hesaplarında değerlendirilmesi ile borsada yatırım yapılması arasındaki farklar ve sermaye piyasalarının ayrıcalıkları üzerine konuşuldu. ‘Blockchain’ ve ‘bitcoin’ de çalıştayın önemli gündem başlıkları arasındaydı.
Çalıştay, İbn Haldun Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Yılmaz’ın hazirûnu selamlamasıyla başladı. Prof. Dr. Yılmaz, genelde sermaye piyasalarının ve özelde borsanın Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından önemine vurgu yaparak, bu ülkelerinin kalkınmaları için en önemli ihtiyaçlarının sermaye olduğunu dile getirdi. Yatırımcıları farklı alternatiflerle buluşturmak gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, yatırım olgusu geliştirilmeden tasarruf bilinci oluşturmanın mümkün olmadığını, tasarruf bilinci gelişmeyen ülkelerin ise büyüme potansiyellerini harekete geçiremeyeceğini, bunun birbirinden beslenen ve dış etkilerle sürekli değişen dinamik bir süreç olduğunu söyledi. Bu anlamda çalıştayın başlığında “yatırım” ve “dinamik” kelimelerinin özellikle seçildiğini belirtti. Prof. Dr. Mustafa Kemal Yılmaz’ın ardından Çalıştayın açılış konuşmalarını gerçekleştirmek üzere ilk olarak Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Gönen kürsüye davet edildi.
Mehmet Gönen, borsada ilk yatırımını 1990’ların başında harçlıklarından artırdığı parayla yaptığını, o dönemin -her ne kadar Körfez Krizi ile dünya sarsılmış olsa da- yatırım yapmak açısından iyi bir dönem olup kendisinin de daha o yaşlarda ciddi sayılabilecek getiriler elde ettiğini belirterek başladığı konuşmasında; bugün de 90’ların başında yaşananlara benzer şeyler yaşadığımızı fakat aynen geçmişte olduğu gibi her ekonomik krizin, piyasalardaki her oynaklığın aynı zamanda iyi bir fırsat olduğunu söyledi.
Türkiye’de mevduatın iyi bir tasarruf yönetimi sayılabileceğini, getirilerinin oldukça iyi olduğunu ifade eden Gönen, fakat mevduat dışında başka alternatif tasarruf yöntemlerinin de üzerinde ciddiyetle durulması gerektiğini söyledi: “Bugün ülkemizde 60 milyon mevduat hesabı varken bu mevduat sahiplerinin sadece 400 bini borsada alım-satım yapıyor. Borsa denince hâlâ bir korku ve çekingenlik hakim insanımızda. Fakat şöyle düşünelim: Mevduatta paranızı kiraya veriyorsunuz, aynı dükkanınızı bir şirkete kiraya vermek gibi. Oynaklık yok, ne alacağınız belli. Fakat bu, paranızdan elde etme imkanınızın olduğu en yüksek getiri değil. Fakat o şirkete ortak olursanız, riski de üstlenirseniz getiriniz doğal olarak artacaktır. Ortaklık kültürümüz gelişmeli ve ortaklığın verdiği o hazzı yaşamalıyız. Ortaklık kültürünün oluşması ülke olarak tasarruflarımızı da artıracaktır.” Finans piyasalarında riske ortak olmayı ve daha yüksek getiri elde etmeyi sağlayan birçok enstrümanın olduğunu söyleyen Mehmet Gönen, bunun bir kısmını borsanın hak ettiğini, borsada işlem gören hisse senetlerine yatırım yapmanın daha yüksek getiri imkanını sağlayacağını aktardı.
Mehmet Gönen, bunun yolunun ise doğru şirketleri analiz edip doğru temalara yatırım yapmaktan geçtiğinin altını çizdi. Konuşmasına çeşitli grafiklerle devam eden Mehmet Gönen, Türkiye son 5 senede önemli zorluklarla karşı karşıya kalmasına rağmen, parayı mevduat hesabında değerlendirmekle borsada değerlendirmek arasında çok da fark olmadığı söyleyerek, biraz daha iyi bir 5 senede borsa yatırımlarından kazancın daha da iyi olacağını sözlerine ekledi. Borsa ve sermaye piyasası dünyasının çok zevkli bir dünya olduğunu da ifade eden Mehmet Gönen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mesela iyi bir araştırma raporu okumak ya da iyi bir şirket finansal raporu okumak size tahmin edemeyeceğiniz kadar çok şey katar. Dünyada siyasi-ekonomik-finansal anlamda ne olup bitiyor, bir araştırma raporuyla bilgi ve fikir sahibi olabilirsiniz. Aynen finansal okur-yazarlık gibi deyim yerindeyse iyi bir dünya okur-yazarı da olursunuz. Ayrıca şirketlerin iyisini-kötüsünü dahi o raporlarından çıkartabilirsiniz.”
Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Gönen’in ardından Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanı Erhan Topaç da bir açılış konuşması yaptı. Topaç, başkanı olduğu birliğin sermaye piyasaları üzerine düzenleyici bir kuruluş olduğunu, 225 üyesiyle finans sektöründe en kapsamlı üye yapısına sahip birlik olduğunu belirterek sermaye piyasası mimarisinden özetle bahsetti. Türkiye’de paranın % 30,9’unun yatırıma, % 25,4’ünün tasarrufa ayrıldığını söyleyen Topaç, aradaki yaklaşık 5 puanlık farkın bize cari açık olarak yansıdığını ifade etti.
Cari açığın finansmanında sermaye piyasasının önemli rol oynadığını, zira yabancı yatırımcıların sermaye piyasalarında 42 milyar dolarlık bir portföye sahip olduklarını, halka açık şirketlerin % 61’inin yabancı yatırımcılarda olduğunu belirtti. Yurtiçi tasarrufların sermaye piyasasına akışının yetersiz olduğunu söyleyen Topaç, şu örnekleri verdi: “Hane halkı finansal varlıklarında sermaye piyasasının payı ABD’de %78, İngiltere’de %76, Fransa’da %72, Kore’de %56, Japonya’da %48… Türkiye’de ise bu oran %15. Halkımız parasını çok büyük oranda mevduatta değerlendiriyor.” 2015’te yaptırdıkları bir araştırmanın sonuçlarını da paylaşan Erhan Topaç, yatırım tercihlerinde altının payının % 50 iken hisse senedine yapılan yatırımın payı % 2 olduğunu da sözlerine ekledi. Türkiye’nin kalkınmasına etkisi oldukça sınırlı kanallara yatırım yapıldığını da belirten Topaç, ülkemizde finansal eğitim ve bilinçlenmenin yetersiz olduğundan yakındı.
Birlik olarak sermaye piyasalarının geliştirilmesine dönük önerilerini de sıralayan Erhan Topaç, bunları şöyle sıraladı: “Sermaye piyasası stratejik sektör olarak belirlenmeli ve en üst düzeyde sahiplenilmeli. Yurt içi tasarrufların artırılması ve sermaye piyasası yoluyla yatırıma yönlendirilmesi desteklenmeli. Reel sektörün finansmanında sermaye piyasasının kullanılması desteklenmeli. Yatırım bankacılığı modeli desteklenmeli ve geliştirilmeli. Rekabetçi ve cazip bir finansal ekosistem yaratılmalı.” Erhan Topaç, sermaye piyasalarının tüm dünyada önem kazandığını, Türkiye’de kredi ve sermaye piyasalarının dağılımın dengeli olmayıp riskin bankacılık üzerine yoğunlaşmış durumda olduğunu ve bu yoğunluğun giderek arttığını, mevcut ekonomik ortamda bir rahatlama ve iyileşme için riskin sermaye piyasalarına dağıtılmasını gerektiğini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı. Açılış konuşmalarının ardından Rektörümüz Prof. Dr. Recep Şentürk, Mehmet Gönen ve Erhan Topaç’a çalıştaya katılımları ve katkılarından dolayı İbn Haldun’un “Siyaset Dairesi” temalı birer plaket takdim etti. Çalıştayda açılış konuşmaları ve plaket takdiminin akabinde, moderatörlüğünü Prof. Dr. Mustafa Kemal Yılmaz’ın üstlendiği panelde Albaraka Portföy Yönetimi Genel Müdürü Muhammed Emin Özer, İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan, Takasbank Türev Araçlar ve Enerji Emtia Müdürü Dr. Necla Küçükçolak, Halk Yatırım Yatırım Danışmanlığı Yöneticisi Serhan Yenigün ve Phillip Capital Araştırma Direktörü Metin Taşçıoğlu konuştu. Prof. Dr. Yılmaz’ın sorularıyla yönlendirdiği panelde konuşmacılar, borsada ve genel olarak sermaye piyasalarında yatırımın dinamikleri konusunda ufuk açıcı noktalara temas ettiler.
Bir süre Sermaye Piyasası Kurulu’nda da (SPK) çalışan M. Emin Özer, piyasanın uygulama ve düzenleyici taraflarının dinamiklerinin birbirinden ne şekilde farklılaştığı sorusuna şu şekilde yanıt verdi: “Sermaye piyasası araçlarını ortaya çıkarırken bunun aslında piyasanın bir ihtiyacı, piyasanın bir talebi olması çok büyük önem arz ediyor. Siz düzenleyici kurul tarafında ‘dünyada şöyle bir şey var, biz de hemen bunun düzenlemesi yapalım, sermaye piyasasına bir katkı olarak sunalım’ diye çalışıyorsunuz ama eğer piyasa dinamikleri buna henüz hazır değilse, yatırımcı hazır değilse o düzenleme uğraştığınızla kalıyor, beklenen sonucu vermeyebiliyor. Altyapı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı düzenlemesi buna örnektir.
Epey ümitle üzerinde çalıştığımız bir projeydi; Türkiye’de önemli bir sorunu çözeceğini, belediyelerin alt yapı yatırımlarının finansmanı için önemli bir araç olacağını düşünürken -tek tek gidip anlatmamıza rağmen- başvuran herhangi bir belediye olmadı. Ama diğer yandan SPK’nın gündeminde olmamasına rağmen piyasadan o yönde bir talep gelmesi üzerine Kurul’un harekete geçip ihtiyacı kendisinin de tespit etmesiyle yaptığı düzenlemelerle çıkartılan ürünlerde ciddi bir hacim oluştu. Piyasada hem düzenleyici hem uygulama tarafının birlikte çalışması çok önemli.“ Şant Manukyan da panelde hem yerli hem yabancı yatırımcılar için borsaya yön veren dinamikler üzerine şöyle konuştu: “Hem yerel hem genel dinamikler var. Yatırım yaparken bunları tespit etmek çok önemli. Örneğin son 10 senenin hikayesine baktığımızda merkez bankalarının genişleyici para politikalarının olduğunu gördük.
Dolayısıyla böyle bir ortamda bütün yatırımcıların risk algısı azalmıştı.Bu dönemde riskin ve getirinin az olduğu ABD gibi ülkelerle riskin ve getirinin fazla olduğu gelişmekte olan ülkeler arasında farkın iyice azaldığını, dolayısıyla yatırımcıların gelişmekte olan ülkelere yatırım yapabildiklerini gördük. Ama son döneme baktığımızda merkez bankaları biraz daha sıkı para politikalarına geçmeye başladı. Doların fiyatı artıp miktarı azalmaya başladı. Dolayısıyla temel veriler tekrar devreye girmeye, dikkate alınmaya başladı: Hangi ülkelerin cari açığı var, hangi ülkeler daha hızlı-yavaş büyüyor, vs.” Türkiye’nin son yıllarda hem kendi grubu içinde hem dünyada çok hızlı büyüyen bir ülke olduğunu kaydeden Manukyan, sözlerine şöyle devam etti: “Bu büyüme, bizim büyüme modelimize bağlı olarak bir cari açık yarattı. Dolayısıyla bunun bir noktada kaygı yarattığını görüyoruz. Öbür taraftan ülkelerin siyasi dinamikleri de önemli. Seçimler, sistem değişiklikleri, piyasa dostu olan ya da olmayan hükümetlerin iş başına gelmesi, vs. Türkiye açısından bakarsak şu anki ana tema, enflasyonla mücadeleye dönük politikalarla nasıl bir büyüme modeli öngörüyor olduğumuz…
Biz kendi ekonomi dinamikleri olan, iyi bir hikaye sunduğu zaman diğer gelişmekte olan ülkelerden hızlı ayrışabilen bir ülkeyiz; Çin ve Hindistan örneğinde olduğu gibi ne olursa olsun ekonomimiz büyüme potansiyeline sahip… Artık cari açık yaratmayacak bir büyüme modelini tartışıyoruz, bu iyi bir gelişme. Son yıllarda yaşadığımız ciddi tehditler gelişmekte olan ülkeler arasında bizim hikayemizi biraz geriye atmış olabilir ama ekonomimizi dengeye oturtur ve tekrar iyi bir hikaye sunabilirsek, rekabet gücümüze çok hızlı bir şekilde yeniden kavuşuruz.”
Dr. Necla Küçükçolak da panelde Takasbank’ın önemi ve faaliyetleri üzerine konuştu. Global finansal krizden önce çok bilinmeyen bir kurumken, bugün Takasbank’ın ‘sistemik öneme sahip kurum’, ‘finansal altyapı kurumu’ olarak anıldığını söyleyen Küçükçolak, banka olarak resmi düzenlemelerle yeni roller ve sorumluluklar yüklenir hale geldiklerini, risk ve teminat yönetimi anlamında birçok düzenlemeye tabi olduklarını aktardı.
Ülkemizde son dönemde ‘merkezi takas’, ‘merkezi karşı taraf’, ‘varlıkların korunması’, ‘teminatların haczedilememesi’, ‘veri depoculuğu’ gibi birçok önemli düzenleme yapıldığını, bu düzenlemeleri odağında Takasbank’ın da yer aldığını ifade etti. Panelin bir diğer konuşmacısı Metin Taşçıoğlu da özetle şunları aktardı: “Sermaye piyasalarında bir enstrümanla ilgilenirken bir karar almadan önce yapılan temel ve teknik analiz için o işin % 30’luk kısmı olduğunu söylemek yanlış olmaz. % 70’lik kısım ise insan ve topluluk psikolojisiyle ilgili. Hatta bazı kararları siz kendiniz farkında olmadan alıyorsunuz. Mesela bulunduğunuz toplumda altına yatırım revaçtaysa, siz de düşünmeden altın alıyorsunuz.
Sermaye piyasalarında yerli yatırımcıların yaptıkları hataların başında tüyoyla hareket etmek geliyor. Yani sağdan soldan duyup hiç emek harcamadan, zaman harcamadan, para harcamadan kolaylıkla yapılabilir bir iş olduğu algısı var. Türkiye sermaye piyasaları gerçekten de hem mevzuat açısından hem teknolojik altyapı açısından hem yatırımcının haklarının korunması açısından dünyanın sayılı sermaye piyasalarından biri olmuş durumda. Fakat bir yatırımcı kültürümüzün de olması lazım. Yatırımcı kültürümüz olmadığı için bu işlere emek, zaman ve para harcanması gerektiğini bilmiyoruz. Bu kültürü değil üniversite, lise seviyesinden itibaren vermek, finansal okur yazarlığı o zamandan kazandırmak zorundayız.”
Panelin son konuşmacısı Serhan Yenigün idi. Yenigün de bireysel ve kurumsal bir kimliğe sahip yatırımcıların yatırım ortamında birikimlerini değerlendirirken karşılaştıkları zorluklardan, portföy yönetim şirketleriyle istenen verimlilikte çalışamamalarının nedenlerinden bahsettiği konuşmasında, yatırım ortamının bir finansal okur yazarlık gerektirdiğini, bu okur yazarlığın kazanılmasıyla karmaşık gibi görünen piyasa ortamına girişlerin daha rahat olabileceğini söyledi. Özellikle vakıf, dernek gibi kurumsal yatırımcıların karar alma mekanizmalarının hızlı olmamasının riskli yatırımlara yönelmede ciddi bir engel teşkil ettiğini belirten Yenigün, ticari faaliyetleri olan kurumsal yatırımcıların ise uzun vadeli nakit bağlamada çekimser kalabildiklerinin altını çizdi. Verimli ve ufuk açıcı konuşmaların yapıldığı Borsada Yatırımın Dinamikleri Çalıştayı, Prof. Dr. Mustafa Kemal Yılmaz’ın konuşmacılara plaket takdimi ve hatıra fotoğrafı çekilmesinin ardından verilen kokteyle son buldu.