Yükleniyor, lütfen bekleyiniz.

İbn Haldun Akademi’nin 3. Haftasında Zaman, Kültür ve Düşünce Katmanları Tartışıldı

05.05.2025
İbn Haldun Akademi’nin 3. Haftasında Zaman, Kültür ve Düşünce Katmanları Tartışıldı
Zamanın ruhundan mimarlıkta hafızaya, Selçuklu kültüründen sosyal bilimlerin düşünsel sınırlarına uzanan oturumlar, İbn Haldun Akademi’nin üçüncü haftasında katılımcılara disiplinler arası bir düşünce zemini sundu.

İbn Haldun Akademi'nin üçüncü haftası 3 Mayıs 2025 Cumartesi günü; çağdaş düşünce biçimleri ve tarihsel kırılmalar üzerine derinlikli tartışmalarla geride kaldı. Katılımcılar, İslam düşünce tarihinden Selçuklu ve Osmanlı kültürel iklimine, mimarlıkta hafıza ve gelecek ilişkilerinden sosyal bilimlerin imkânlarına uzanan çok katmanlı bir içerikle buluştu.

Katılımcıların yüz yüze ve çevrimiçi takip edebildiği program, bu hafta Doç. Dr. Vahdettin Işık, Prof. Dr. Haşim Şahin, mimar-yazar Celaleddin Çelik ve Prof. Dr. Feridun Yılmaz’ı ülkemizin dört bir yanından üniversite öğrencileri, genç akademisyenler ve okurlarla bir araya getirdi.

Zamanın Ruhuna Dair

Günün ilk oturumunda Üniversitemiz Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Müdürü ve Medeniyet Araştırmaları Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Vahdettin Işık, “Bir Ufuk yahut Aklı Çeperleyen Bir Kafes Olarak Zamanın Ruhu” başlıklı seminerinde, eleştirel bir yaklaşımla sınıflandırma/dönemlere ayırma meselesinden yola çıkarak çağdaş İslam düşüncesine tarihsel bir perspektifle yaklaştı. İslam Düşünce Atlası’na referansla son iki yüzyılda Müslüman dünyanın kendi tarihini yeniden yazma çabasına dikkat çeken Işık, düşünce üretiminin dönemin sosyo-kültürel bağlamıyla/iklimiyle doğrudan ilişkili olduğunu vurguladı. Gazali ve Kant örnekleri üzerinden bireysel dehanın tarihsel koşullarla nasıl şekillendiğini tartışan sunumda, çağımızın aynîleşen, bir örnek hâle gelen yaşam formları ve düşünsel konfor alanları eleştirel bir gözle değerlendirildi. Döngüsel zaman anlayışına sahip İslam düşüncesi ile doğrusal ilerleme fikrine dayalı Batı modernliği arasındaki farkı da ortaya koyan Işık, zamanın ruhunun bireyin düşünme ve eyleme alanlarını nasıl sınırlandırdığı-genişlettiği sorusu etrafında çarpıcı bir analiz sundu.

Selçuklu’dan Osmanlı’ya Düşüncenin Kökleri

Günün ikinci oturumunda Anadolu Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Haşim Şahin, “Selçuklu ve Erken Osmanlı Döneminde Kültürel İklim” başlıklı konferansında, Türklerin İslamlaşma süreciyle birlikte şekillenen kültürel yapıyı ve 13. yüzyılın medeniyet tarihindeki belirleyici rolünü ele aldı. İslam medeniyetinin farklı coğrafyalarda yerel örfi unsurları da bünyesine katarak çeşitlendiğini vurgulayan Şahin, bu dönemde akıl, mantık ve tasavvuf geleneklerinin Anadolu’da buluştuğunu ifade etti. İbn Arabî, Mevlâna, Ahi Evran, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli gibi isimlerin Anadolu’ya gelişiyle oluşan zengin düşünce iklimine dikkat çeken sunumda; Şeyh, Gazi, Ahi ve Fakih zümrelerinin Osmanlı’nın doğuşundaki rolü de vurgulandı. Moğol İstilası sonrasında kültürel mirasın Anadolu’da yoğunlaşması ve yerli Sufilerin yetişmesiyle oluşan özgün sentez, Şahin’in sunumunda dönemin kültürel iklimini, derin düşünce dünyasını anlamak açısından mühim bir noktada yer aldı. Şahin’in konferansının özgün yönlerinden biri de ilgili isimleri menkıbe geleneğinden ve büyük anlatılardan bir nevi soyutlayarak sosyal bilimlerin, hususen tarihin yöntem ve teknikleriyle, objektif bir yerden yorumlamasıydı. 

Sûretin Sîretle Teması

Mimar Celaleddin Çelik, “Yeni Mimarlığın İz ve İşaretleri: Yarını Hatırlamak” başlıklı konferansında, mimarlığın sadece fiziksel çevreye biçim verme uğraşı değil, aynı zamanda kültürel hafıza taşıyıcısı olduğunu ifade etti. Mimarlığın, bir fikrin ve tahayyülün bedenleşmesi olduğunu belirten Çelik, bu yönüyle mimarlığı “sîretin sûrette iz taşıdığı” bir alan olarak tanımladı. Mimarlığı müzik, dil ve kültürle ilişkilendirerek, soyut düşüncenin somut mekâna dönüşüm sürecinin entelektüel ilham kaynaklarını anlattı. Çelik, biçim ile öz arasındaki ilişkiye, gelenek ile çağdaşlık arasında bir denge kurmanın önemine değindi. “Yeni bir şey yapma baskısı”nın mimarlık üzerindeki etkilerini sorgularken; organik, tabiatla etkileşim hâlinde olması gereken şehir dokusunun ve “insan ölçeğinin” önemini vurguladı. Anlamlı mekânlar inşa etmenin imkânlarından ve sürecin beraberinde getirdiği zorluklardan bahsetti. 

Sosyal Bilimlere Felsefî Bir Bakış

Günün son oturumunda Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Feridun Yılmaz, “Sosyal Bilimler ve Düşünmenin İmkânı” başlıklı konferansında, sosyal bilimlerin düşünce üretimindeki rolünü tarihsel ve felsefi bir perspektifle ele aldı. Bilginin nötr olmadığını, her bilginin bir zihniyet dünyasına ait olduğunu vurgulayan Yılmaz, sosyal bilimlerin bireyin varoluşunu anlamlandırma çabasında üstlendiği rolü tartışmaya açtı. Felsefenin ve sosyal bilimlerin kendilerini düşünmenin merkezine yerleştirme eğilimlerini sorgularken, düşünmenin bizzat sosyal bilimlerin içinde nasıl şekillendiğini irdeledi. Bilimlerin felsefenin bağrından doğuşundan başlayarak, Aydınlanma Çağı’nın seküler idealleri, sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan modern ekonomi ve sınıf kavramı gibi tarihsel kırılma noktalarını aktaran Yılmaz, sosyal bilimlerin bu dönüşümlerle nasıl şekillendiğini anlattı. Katılımcılar, sosyal bilimlerin birey ve toplum üzerindeki etkilerini sorgularken, düşünmenin imkânlarını yeniden değerlendirme fırsatı buldu.

İbn Haldun Akademi ’25 programı, 10 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirilecek yeni oturumlarla devam edecek.

Fotoğraflar