Yükleniyor, lütfen bekleyiniz.

İbn Haldun Akademi’nin Dördüncü Haftasında Temel Kaynaklara Dönüşten Edebiyat İklimine Uzanan Tartışmalar Gerçekleştirildi

12.05.2025
İbn Haldun Akademi’nin Dördüncü Haftasında Temel Kaynaklara Dönüşten Edebiyat İklimine Uzanan Tartışmalar Gerçekleştirildi
İbn Haldun Akademi’nin dördüncü haftasında zaman ve Varlık arasındaki bağ ile bireyin konumu, İslam dünyasındaki fikrî yönelişler, öz kaynaklara dönüş, edebî iklimin oluşum koşulları farklı yönleriyle ele alındı.

İbn Haldun Akademi ’25: Geliştiren Kültür ve İklim programının dördüncü hafta oturumları, 10 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirildi. Farklı disiplinlerden akademisyenlerin katkılarıyla yürütülen seminer ve konferanslarda bu hafta; zamanın ruhu, İslam dünyasındaki fikrî yönelişler, temel kaynaklara dönüş ihtiyacı ve edebî iklimin oluşum koşulları farklı perspektiflerden ele alındı. Katılımcıların yüz yüze ve çevrimiçi takip edebildiği oturumlarda bu hafta Doç. Dr. Vahdettin Işık, Prof. Dr. Alev Erkilet, Prof. Dr. Ekrem Demirli ve Dr. Öğr. Üyesi Metin Kayahan Özgül dinleyicilerle bir araya getirdi. 

Varlıkla Zaman Arasında Bağ Kurmak

Günün ilk oturumunda Üniversitemiz Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Müdürü ve Medeniyet Araştırmaları Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Vahdettin Işık, “Bir Ufuk yahut Aklı Çeperleyen Bir Kafes Olarak Zamanın Ruhu” başlıklı seminerinin ikinci dersini icra etti. Geçen haftaki oturumun devamı niteliğindeki bu seminerde, değişen gerçeklikle zamanın ruhu arasındaki ilişki sorgulandı. İslami düşüncede “bekâ” ve “teceddüd” kavramları üzerinden yenilenmenin, süreci doğru yönetmenin ve hayatın yeni gerçekliğini kavramanın önemi vurgulandı. Doç. Dr. Işık, zamanın ruhunun geçmişi ihmal eden bir gelecek tahayyülüne indirgenmesinin bireyi edilgenleştirdiğini belirtti. Modern çağın tekno-medyatik ilişkilerine dikkat çekerken; günümüz insanının hem aidiyet açlığını hem de özgürlük ihtiyacını aynı anda gidermeye çalıştığını, fakat bunun yapay çözümlerle örtülen bir çelişki doğurduğunu ifade etti. Konuşmanın sonunda ise çağın dayattığı uyum baskısına rağmen bireyin kendilik arayışını sürdürmesi gerektiği ve zamanla Varlık arasında doğru bağlar kurmanın yaşanan çağın en önemli entelektüel çabalarından biri olduğu vurgulandı.

Ana Kaynaklara Dönüş 

İkinci oturumda Üniversitemiz Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Alev Erkilet, “İslam Dünyasında Sosyo-politik ve Entelektüel Hareketlerin Doğuşu ve Gelişimi (I)” başlıklı semineriyle yer aldı. Seminerde, İslam dünyasında fikrî ve siyasal hareketlerin ne tür tarihsel, toplumsal ve entelektüel bağlamlar içinde ortaya çıktığı tartışıldı. Erkilet, İslamcılığın moderniteyle açıklanmasının eksik bir okuma olduğunu belirtti. Muhammed Esed’in İslam Peygamberi eserinden ve kendi doktora çalışmasından yola çıkarak, esas meselenin ana kaynaklara, Kur’an ve Sünnet’e dönüş olması gerektiğini vurguladı. Fikrin oluşumu ile toplumsal hayata aktarılması arasındaki farka işaret eden konuşmasında, modern dünyada yaşanan çürümenin yalnızca dışsal değil, aynı zamanda içeriden gelen bir bozulma da olduğunu ifade etti. Erkilet, bu bağlamda öz-eleştiri yapılmasının zorunluluğunun ve temel kaynaklara sadakatin altını çizdi. Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” kitabı ve Stanford Hapishane Deneyi gibi örneklerle birey, itaat ve ahlaki sorumluluk ilişkisi üzerine de değerlendirmeler yaptı. Erkilet, seminerini kadının dindarlığının dolayım olmaksızın tanınması ve kadınların dünya kurucu “özne” olarak kabul görmesi gerektiği vurgusuyla, gelecek hafta buradan devam edeceğini dile getirerek sonlandırdı. 

Düşüncenin Süreksizliği ve Yeni Bir Düşünce Adası

Öğleden sonra gerçekleştirilen “Çağdaş İslam Düşüncesinin Bazı Sorunları Üzerine Mülahazalar” başlıklı konferansta Prof. Dr. Ekrem Demirli, klasik ve modern İslam düşüncesi arasındaki kopukluklara ve süreklilik sorununa dikkat çekti. Necip Fazıl, Mehmed Akif, Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu gibi isimlerin düşünce dünyasına değinen Demirli, Müslüman coğrafyalarda düşüncenin kurumsallaşamaması ve ekol hâline gelememesi sorununu ele aldı. René Guénon ve Muhammed İkbal’in görüşlerinin yarattığı etkilerden bahsetti. Ernest Renan’ın din-bilim gerilimine dair tezlerini ve bu tezlere karşı yazılan antitezleri eleştirel bir gözle değerlendiren konuşmacı; iman, aksiyon, hareket ve anlam arayışı gibi kavramları konuşmanın başında zikrettiği yerli isimler ile klasik ve modern filozoflar üzerinden yorumladı. Demirli, modern çağda anlamın kaybı ile birlikte Tanrı düşüncesinin de belirsizleştiğini; bu nedenle, zihnen tutarlı ve inançla bağdaşan yeni bir düşünce adası inşa etme gerekliliğini dile getirdi.

Edebiyatın İklimi

Günün son oturumunda Dr. Öğr. Üyesi Metin Kayahan Özgül, “Edebiyat Özelinde Kültürel İklim Değişmeleri” başlıklı konferansında kültür, edebiyat ve daha geniş çerçevede medeniyetin gelişiminde coğrafyanın, sürekliliğin, yerleşikliğin, kültürel etkileşimin ve mikro iklimlerin belirleyici rolüne dikkat çekti. Ilıman iklim kuşağında medeniyetin filizlendiğini ifade eden Özgül, su ve deniz kenarlarının medeniyetin beşiği olduğunu; bu bölgelerde kültürel alışverişin ve etkileşimin daha canlı bir şekilde gerçekleştiğini vurguladı. Göçebe toplumlarda yüksek edebî üretimlerin mümkün olamayacağını, şehirleşmenin medeniyet için ön koşul olduğunu dile getiren Özgül, Türk edebiyatının İslam öncesi dönemde dahi güçlü bir kültürel zemine sahip olduğunu belirtti. Osmanlı sarayının Batı’daki anlamda bir “saray edebiyatı” barındırmadığını, Enderun’un yetenek temelli bir eğitim ve üretim ortamı sunduğunu belirtti. “Sultan-ı şuara” figürlerinin dönemin şiir iklimini belirleyen birer saray memuru gibi işlev gördüğünü dile getirdi. Özgül, II. Yeni gibi modern edebiyat hareketlerini de bir içe kapanış ve küçük/mikro iklim oluşumu olarak değerlendirdi.

İbn Haldun Akademi modern çağın düşünsel, kültürel ve sosyolojik meselelerine dair çok yönlü bakışlar sunmaya gelecek haftalarda da devam edecek.

Fotoğraflar