İbn Haldun Üniversitesinin, "24 Haziran'a Doğru Siyasi Aktörler ve Seçim Süreci" Çalıştayına ana konuşmacı olarak katılan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, "Muharrem İnce’nin adaylığı, cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesi değil. Muharrem İnce’nin adaylığı cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesi değil, CHP’nin içindeki başkanlık yarışıyla ilgili bir mesele" dedi.
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi seçimlerine az bir süre kala, İbn Haldun Üniversitesi, "24 Haziran'a Doğru Siyasi Aktörler ve Seçim Süreci" başlıklı bir çalıştay düzenledi. İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından organize edilen çalıştayda, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop açılış konuşması yaptı. Oturumlarda "AK Parti Yeni Dönemde Neler Vaat Ediyor?", "Partiler ve Siyasi Söylemleri" ve "Seçime Doğru Kamuoyu Araştırmaları" başlıkları tartışıldı. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, son 10 yılda yaşanan olayların büyüklüğünün ve anlamının tam olarak fark edilemediğini dile getirerek, "16 Nisan anayasa değişiklik referandumu böyle bir şeydi, 24 Haziran da böyle bir şeydir. Anlamının fark edilememesi normaldir fakat bundan 5-10 sene sonra bölgede, Türkiye'de ve dünyada, bir çağın kapandığını ve yeni bir çağın açıldığını tarihçiler yazacaktır." diye konuştu. Türkiye'nin siyasi tarihinde üç büyük ve önemli olay yaşandığını hatırlatan Şentop, bunları "İstiklal Savaşı ve akabinde Cumhuriyet'in ilanıyla sonuçlanan süreç", "27 Mayıs 1960 darbesi ve arkasından 1961 anayasasıyla gelen ve kurulan siyasi sistem" ve "16 Nisan anayasa değişiklik referandumu ile ilk adımı atılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değişikliği" şeklinde sıraladı. Eskiden siyasetin bir oyun haline dönüştürüldüğü için ciddiyetini kaybederek itibarsızlaştırıldığını ifade eden Şentop, "Bugün Muharrem İnce'nin mitinglerinin de bir kısmı öyle, insanlar, 'Adam ne güzel laf sokuyor, esprili…' filan diyerek, meraktan gidip dinliyor." dedi.
Mustafa Şentop, siyasette ikili iktidar yapısı olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti: "Yani siyasetle Türkiye'yi yönetmeye talip olanlarda ciddi bir tartışma vardır. Bu tartışmada, 1965'ten itibaren bir kesim diyor ki 'Türkiye'yi yöneteceğiz. Nasıl? Parti kuracağız, iktidara geleceğiz ve yöneteceğiz.' Bir kısım da diyor ki, 'Yahu arkadaş, iktidara gelsen ne olacak? Yönetemiyorsun ki ülkeyi… Çünkü başkaları yönetiyor. Bu seçimi kazanmak, iktidarı elde etmek bir işe yaramıyor. Gerçek iktidarı elde etmen lazım yani asker, sivil, yüksek yargı bürokrasiyi ele geçireceksin.' diyor. Yani bürokratik iktidarda kim seçilirse seçilsin, kim iktidar olursa olsun bir şey değişmez, sen yönetiyorsun ülkeyi… Burada bir dipnot olarak eklemek gerekirse, FETÖ de bu durumun bir yansımasıdır. FETÖ de gerçek iktidarın bürokratik iktidar olduğunu düşünüp, orada örgütlenmeyi hedeflemiştir. Onun için bugün, 'Polis, asker, yargı içinde var da siyasette neden bu kadar yok?' diye soruluyor. Siyasette hiç yok diyemeyiz, mutlaka siyasette de vardır ama siyaset onların hedeflediği bir yer değil çünkü onlar arka plandaki bürokratik iktidarı hedefliyordu."
Prof. Şentop, 1961 anayasasını hazırlayan ekibin, seçime ihtiyacı olmayan bürokratik iktidarın meşruiyet ihtiyacını karşılama amacıyla halkın değerlerinden kopuk bir metin hazırladığını belirterek, halkın değerlerinden kopuk bir iktidarın sürdürülebilir olmadığını savundu. Bu minvalde Türkiye'de, 1980 itibarıyla başlayan değişimlerle, bürokratik iktidar değişiminin gündeme getirildiğini dile getiren Şentop, şöyle devam etti: "1980'lerde bir aktör değişikliği var ve FETÖ'nün ekibi, elemanları o zaman öne çıkmaya başlamış ama daha sonra kendisini bürokratik iktidara hazırlayan FETÖ, tam bürokratik iktidarı ele geçireceği anda biz, Türkiye'de bürokratik iktidarı bitirdik. 17-25 Aralık ardından yaşananlar ve en son 15 Temmuz'da yaşadığımız hadise budur. Onların (FETÖ) ele geçirdiğini düşündüğü bürokratik iktidar, Türkiye'de bitmiştir. Türkiye'de geçmiş yüzyılımızda yaşanan olumsuz ikinci büyük değişim, 1960'lar ve 1961'de kurulan sistemin bittiği noktadır. 2002'den itibaren bu bitiş ve tasfiye, Recep Tayyip Erdoğan iktidara geldikten sonra başlıyor." Şentop, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidara gelmesiyle siyasetin inisiyatif alması, milletin verdiği vekalet yetkisinin ve temsilin hakkının verilmesi gibi pek çok değişimin başladığını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Cumhurbaşkanımızın 'Kefenimizi giydik, yola çıktık.' sözünü gençler çok fiyakalı bir söz olarak görürler ama anlamı derindir. Bir kahramanlık sözüdür bu, peki neden kefenini giyip yola çıkıyor? Kefen, 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası idam edilen Başbakan Adnan Menderes'in üzerindeki kıyafettir. Bu olaya neden olan kin, nefret ve intikam hissinin nedeni Menderes olamaz. Menderes sembol, milletin teveccüh ettiği ve sevdiği bir isimdir. Menderes'in şahsına gösterilen, millete olan kin, düşmanlık ve husumettir. Bunun bir benzerini de 15 Temmuz'da gördük. Cumhurbaşkanımızın, 'Kefenimizi giydik, yola çıktık.' dediği şey, 1960'dan beri bütün siyasetçileri korkuttukları şeydir."
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili bilgi veren Şentop, Türkiye'nin ilerlemesi için gerekli ismin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi. Şentop, "Yüzde 50, milletin çoğunluğunun hata üzerinde ittifak etmeyeceği anlamına gelir. Onun için Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Meral Akşener olamaz. Ya Tayyip Erdoğan olur ya da onun karşısına çıkarabileceğiniz iddialı bir aday, olsa olsa Abdullah Gül olur, başkası olamaz." dedi. Şentop, 24 Haziran seçimlerinin önemini şu sözlerle anlattı: "Cumhurbaşkanımızın yeniden seçilmesi ve mecliste 300'ün üzerinde AK Parti çoğunluğu, Cumhur İttifakı'nın anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla yüzde 60'ın üzerinde seçilmesi önemlidir. Çünkü bu dönem ve sistem, bütün kurum ve kuralların yerleştirileceği bir dönemdir. Biz bunun anayasal temellerini yaptık ama ayrıca meclisin, kanunla yapacağı pek çok düzenlemeleri de var. Dolayısıyla bu açıdan sisteme inanmayanlar mecliste çoğunluk olduğu takdirde, sistemin yerleştirilmesi mümkün olmaz. Geriye dönüş ihtimali görmüyorum ama bu bir uzatma ve duraklama dönemi olur. Milletimizin buna müsaade etmeyeceği kanaatindeyim ve önemini anladığını düşünüyorum, yaptığımız çalışmalarda da bunu görüyoruz. Sistem değişikliğinin bir de gelecek boyutu var. Sadece Türkiye değil, dünyada birçok ülke, daha güçlü ve hızlı yöneten siyasi iktidar arayışı içindedir. Parlamenter sistem, dünyada en iyi uygulandığı iddia edilen yerlerde acil durum çağrısı verdiği gibi en kötü uygulanan yerlerden biri olan İtalya da uzun zamandır uğraşıyor. 24 Haziran, bütün bu tarihi çerçeve içerisinde ve gelecekte, Türkiye'nin, bölgenin durumuyla ilgili düşünceler bağlamında ele alınmalıdır."
Çalıştayda konuşan İbn Haldun Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. İrfan Gündüz ise, 24 Haziran seçimlerini işaret ederek, "Kişi, ancak millet adına konuşacak. 24 Haziran bunun tescilidir. Millet iradesi artık beylerin, bürokrasinin ya da apoletlerin elinde değil, millet iradesinin elindedir. İşte 24 Haziran tarihinde bu tescil edilecek. Millet, kendi geleceğini yöneteceği kadroyu kendisi seçecek." dedi. Prof. Gündüz, çalıştayın amacının 24 Haziran seçimlerinin önemini anlatmak olduğuna da dikkat çekerek, "Millet tatile gitmesin, gecesini gündüz, çırasını yıldız yaparak çalışsın." ifadelerini kullandı. Günümüzde bazı siyasi çevrelerin hala Türkiye'yi Batıya şikayet etmekten vazgeçmediğini anlatan Prof. Gündüz, "Siyasi aktörler dediğimiz, ister siyasi partiler, ister cumhurbaşkanı adayları olarak düşünün, yapmak istediğimiz çalışma, 24 Hazirana giderken, onların kamuoyuna bizim açımızdan en doğru olanının paylaşılmasıdır. Çünkü 24 Haziranı önemsiyoruz. Türkiye'ye, 16 Nisan anayasa değişiklik referandumunda çizilen yol haritasının artık hayata geçtiği ve kayıt dışı siyasetten kurtulduğu, gerçek siyasete kavuştuğu gündür. 24 Haziranda kayıt dışı siyasette, milletten almadığı yetkiyi kendi kendisine kullanan insanların, artık millet adına ahkam kesmeleri bitiriyor. Bundan sonra milletin verdiği yetkiyle kişi, ancak millet adına konuşacak. 24 Haziran bunun tescilidir. Millet iradesinin artık beylerin, bürokrasinin ya da apoletlerin elinde değil, millet iradesinin elinde olduğu ve bunun tescil edileceği gündür. Millet, kendi geleceğini yöneteceği kadroyu kendisi seçecek."
"24 Hazirana Doğru Siyasi Aktörler ve Seçim Süreci" Çalıştayının açılış konuşmalarının ardından, akademisyen ve gazeteciler "AK Parti yeni dönemde neler vaat ediyor?", "Partiler ve Siyasi Söylemleri" ve "Seçime Doğru Kamuoyu Araştırmaları" konularını masaya yatırdı. İlk oturum, "Ak Parti Yeni Dönemde Neler Vaat Ediyor?" başlığıyla, İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ali Aslan’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Konuşmacılar arasında yer alan İbn Haldun Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fuat Erdal AK Parti’nin ekonomide vaat ettiği hedefler hakkında değerlendirmelerde bulundu. 360 sayfalık seçim beyannamesi üzerinden hazırladığı sunumu gerçekleştiren Prof. Erdal, beyannamede en çok vurgulanan konunun eğitim, bilgi, teknoloji, genç ve gençlik kavramı olduğunu, bu konuların yeni dönemde Ak Parti’nin en fazla en önem vereceği konuların başında geleceğini ifade etti.
İlk oturumda konuşan İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın ise Ak Parti’nin güvenlik ve dış politika stratejisini masaya yatırdı. Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası dış politikada otonom ve güvenliği önceleyen bir politika anlayışı uygulamaya başladığını belirten Yalçın, "Bu aslında 2011’den bu yana yaşanan durgunluğun sona ermesi anlamına geliyordu. Türkiye bundan sonraki dönemde güvenliğini önceleyen ve çıkarları doğrultusunda farklı aktörlerle birlikte çalışacağı bir dış politika yürütecek." şeklinde konuştu.
İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Talha Köse de AK Parti'nin yeni seçim stratejisi tabanını mobilize etmeyi başardığını söyledi. 24 Haziran seçimlerinin son 5 yıldır Türkiye’deki saldırı ihtimallerini ortadan kaldırmaya yönelik çok net bir perspektif ortaya koyduğunu dile getiren Köse, "24 Haziran seçiminin kendine has çok değişik dinamikleri var. AK Parti bu seçimde de mesajı alarak siyasi programını ona göre şekillendirecektir." şeklinde aktardı.
Moderatörlüğünü Gökhan Gökçe’nin yaptığı ikinci oturumda "Partiler ve Siyasi Söylemleri, Seçime Doğru Kamuoyu Araştırmaları" başlığında gerçekleşti. İbn Haldun Üniversitesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Kaplan "Veri İle Seçmen Davranışı İlişkisi: Cambridge Analytica Örneği" başlıklı sunumunda, özellikle son dönemde sosyal medyada elde edilen veriler ile seçmenlerin nasıl yönlendirilebildiğini Batıdan örneklerle anlattı. Çalıştaya katılan Yeni Birlik Gazetesi Köşe Yazarı Avni Özgürel de "Milliyetçi Seçmen 24 Haziran’da Ne Yapacak?" sorusunu masaya yatırırken, Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Mahmut Övür, "CHP Genel Merkez ile parti tabanı arasındaki ince çizgi" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Övür, CHP'nin cumhurbaşkanlığı adayı Muharrem İnce'nin, taban ile olan ilişkiyi artırdığına dikkat çekti, "Ancak tabandan alınan bu destek karşısında, popülist söylemlerle değil, geleceğe ilişkin bir vizyon ile somut şekilde nasıl doldurulacağı önemli. Yoksa bu destek bir şey ifade etmez. Bunu da, 24 Haziran tarihinde göreceğiz" diye konuştu. İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hüseyin Alptekin ise çalıştay kapsamında "Etnik Siyaset, Sosyalizm ve Popülizm Arasında Yönünü Arayan HDP" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. İbn Haldun Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Medya ve İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hakkı Öcal da çalıştay kapsamında yaptığı konuşmada Türkiye’de medya ve seçimleri ele aldı. Çalıştay oturumları, soru-cevap bölümlerinin ardından sona erdi.